13 Nisan 2013 Cumartesi

nothing personal

Yalnızlık, yaşamda bir an, 
Hep yeniden başlayan.. 
Dışından anlaşılmaz. 

Ya da kocaman bir yalan, 
Kovdukça kovalayan.. 
Paylaşılmaz. 

Bir düşün'de beni sana ayıran 
Yalnızlık paylaşılmaz 
Paylaşılsa yalnızlık olmaz.

"Özdemir Asaf"


Yalnızlık ne kadar özgürlüktür. Yalnızlığın paylaşılamadığı yerde özgürlüğe gem vuran bir başka hayatın kapısının eşiğinden süzülen ışık hep mi insanı çeker bir şekilde kendisine? Türlü türlü yalnızlıklar da vardır ya hani; bir yeri terk etmenin yahut bir yerde kalmanın;  bir başına insanları terk etmenin yahut insanlar içinde kalmanın yalnızlıkları...  Hangisine bürünürsek bürünelim, o kapının eşiğinden süzülen ışık hep bir şekilde kendisine çekmez mi bizi?

Kendini tanımlamamak için illa ki mi seçim yalnızlıktan yana olmalı? Böylece hiçbir şey olabilir mi insan? Peki ya iki yalnızlığın kesiştiği yolda? Hiçbir şey kalınabilir mi? İki kişi arasında yalnızlığın paylaşıldığı bir hayat kurulabilir mi? Yoksa paylaşılsaydı bu yalnızlık olmaz mıydı?

Bir yerde oldu. Ama sanki olmadı da. Sorulara cevap yok aslında filmde. Yalnızca yalnızlık var.  İnsanlar yalnızlıklarını paylaşabilirler mi bilemiyoruz ama bu film paylaşmış işte bir şekilde.

Aslında filmden kareler içermesi dışında pek alakalı bir parça (sözleri itibariyle) olmasa da, bu filmi keşfetmemi sağladığı için kendisi paylaşıyorum;




11 Nisan 2013 Perşembe

kaldırım nerede


sürekli sorduğum bir soruyu slogan olarak bir kampanyada görerek, kampanya destek çıkanların gönderdikleri fotoğraflara şöyle bir baktığımda, benimle aynı dertten muzdarip olanların hiç de azımsanmayacak boyutta olduğunun farkına vardım aslında. kaldırımlar çeşitli şekillerde işgal ediliyor ve ciddi şekilde yürümekte zorluk çekiyoruz. ben de öyle bir mahalleye düştüm ki, siteye fotoğraf çekip yüklemeye karar versem sanırım neresini çekeceğime bir türlü karar veremezdim. tüm mahalleyi panoramik çekimle yollasam yeridir yani. sokaklar tamamen arabaların hegemonyası altında. iki şeritlik bir yol yapmışlar fakat arabalar tek şerit olarak kullanıyorlar. çünkü yola karşılıklı park ediyorlar boydan boya. yol da iki aracın yan yana geçebileceği kadar genişlikte olduğu için ve karşılıklı park ederek yolda yer kalmayacağı için arabaların yarısı kaldırımda oluyor. peki insanın yürüyeceği yer? bunun için herhangi bir yer yok. insanlar nasıl olsa araba geçinceye kadar park eden arabaların arasına girip beklerler.

arabaları zaten karakteristik olarak sevmememin yanı sıra, her gün, en büyük özgürlüklerimden birisi olan yürüme özgürlüğünü kısıtlıyor oluşu ile hepten deli eden bir şey olup çıktı. ayrıca bir bisikletli olarak arabalar hakkında düşünceme hiç girmiyorum bile, ağza alınmayacak şeyler söyleyebilirim. anlamadığım şey işin nasıl bu hale gelmesine müsaade ediliyor. sokakta yürümeye çalışan sadece ben değilim herhalde. her gün garipsemeden edemiyorum, insanoğlu nasıl oluyor da yürümek gibi en temel özgürlüğünü böylesine kısıtlayabiliyor. çözüm nedir bilmiyorum, sanırım tek çözüm kredi çekip araba alarak yaya insanları park eden araçlar arasında beklemeye mahkum etmekte. yayalar beklerler, onlar yürümesinler, eşek değillerse faizler bu kadar düşükken bi zahmet kredi çekip araba alsınlar.

işler nasıl oluyor da bu hale geliyor anlamıyorum. ama bir çözüm daha var. her an bir köye yerleşebilirim. hem köyde kaldırım bile yok ki işgal edilsin değil mi?