19 Şubat 2013 Salı

eddie vedder - society (live)



sözleri de yazayım ki tam olsun;

Oh, it's a mystery to me
We have a greed with which we have agreed
And you think you have to want more than you need
Until you have it all you won't be free

Society, you're a crazy breed
Hope you're not lonely without me...

When you want more than you have
You think you need...
And when you think more than you want
Your thoughts begin to bleed
I think I need to find a bigger place
Because when you have more than you think
You need more space

Society, you're a crazy breed
Hope you're not lonely without me...
Society, crazy indeed
Hope you're not lonely without me...

There's those thinking, more-or-less, less is more
But if less is more, how you keeping score?
Means for every point you make, your level drops
Kinda like you're starting from the top
You can't do that...

Society, you're a crazy breed
Hope you're not lonely without me...
Society, crazy indeed
Hope you're not lonely without me...

Society, have mercy on me
Hope you're not angry if I disagree...
Society, crazy indeed
Hope you're not lonely without me...

6 Şubat 2013 Çarşamba

kıyıdan

Karşı kıyıya karşı duyduğum şey hep özlemdi,
Karşıda oluşu değil, karşılıklı oluşumuza karşıydı hem
Karmaşıklıktı, kendi bendime çatışıklıktı, aşılamadım
Ben zaten hep uzaktım, içimdeki en yakın bile eğretiydi
İnsan aşılması gereken bir varlık değildi belki de, yalandım
Kendime bile bağlanmazdım, ama kopamazdım da bağlardan
Anlatabilseydim mesela, bağlamsız olurdum, anlamsızdım
Yazabilseydim belki, bir taraflarda bir şeyler anımsatabilirdim
Ama neye yarar ki anımsamak, aynı nehirde iki kez yıkanamazdık

Belki bir ara durup, karşı kıyıya inat diyebiliriz ki; biziz ve değiliz
Hem bugün varız, yarın yokuz, belki hep yoktuk, arayan olursa
Soran olursa, soru olursa ve cevap bulunursa, bunlara açığım hep
Ama ben hala karşı kıyısında değilim işin biliyor musun, usun
Bilmiyor musun, bilir misin; karşılıklı bile değiliz, karşılıksızım, sızım
Bana halatlar uzatmayı bırakmalısın belki de üzerime toprak atmalısın
Dinmeliyim ben, insan dindirilmesi gereken bir varlıktı belki hep
Ne zamandan beri insan olmaya çalışıyorum biliyor musun, usun
Ben hep tasarımında yaşadım hayatın ve taslaktı yaşadıklarım
Hiç tamamlanmayan, bir şantiye alanı gibiydi, hem de ne gürültü
Ama ürküttüğü kurbağaya değmedi işte, kendime bile rahatsızlıktım

Diğer yandan sen, dahi anlamındaki -de nin ayrı yazılması gibiydin
Dahildin, ama ayrıydın, kurallar gereğiydin, ama gerekliydin
Bir bütün olarak, parçalarının toplamından büyüktün, saydım
Ama anlayamadım, sadece işaret edebildim kendime, o da kendi kendime
Oyalandım belki ve hala karşı kıyısında değilim işin, artık biliyorsun.

5 Şubat 2013 Salı

hiçbir şey yapmamayı işlevsel kılmanın bir yolu olarak da görülebilir

yalnız başınayken, hatta hiçbir şey yapmazken bile vaktin boşa gitmez. ama birileriyle birlikteyken, hemen her zaman boşa gider vaktin. kendinle karşılaşman hiçbir zaman verimsiz kalmaz: ister istemez bir şey doğar, bu bir gün yeniden kendinle karşılaşma umudu olsa da.

cioran

1 Şubat 2013 Cuma

ekümenopolis: bir istanbul hikayesi


Ekümenopolis: Ucu Olmayan Şehir.
Tanıtım Yazısı
Ekümenopolis, 1967 yılında yunanlı şehir plancısı Constantinos Doxiadis tarafından ortaya atılan, günümüzün kentleşme ve nüfus artışı hızları göz ününe alındığında, gelecekte dünyadaki bütün kentleşmiş alanların ve megapollerin kuşaklar halinde birbirleriyle birleşeceği ve tek bir şehir oluşturacağı fikrini temsil eden bir terimdir. 1980’lerde dünya ekonomisinde yaşanan neoliberal değişim ve buna paralel olarak hız kazanan küreselleşme süreci, bütün dünya kentlerinde köklü bir değişimi beraberinde getirdi. Finans merkezli bu yeni ekonomik yapılanmanın kentsel alanları bir sermaye üretim aracı olarak görmesi sonucu gelişmekte olan ülkelerin kentleri bu süreçten derinlemesine etkilenmekte. Köklü bir planlama geleneğinin zaten olmadığı İstanbul’da, neoliberalizmin insan yerine kentsel rantı ön plana çıkartan yaklaşımı maalesef yöneticilerimiz tarafından şuursuzca uygulandı, herkes bu yağmada kendine bir pay kapma peşine düştü ve sonuçta ortaya insan yaşamını tehdit eden sorunlar yumağıyla debelenen 15 milyonluk bir megakondu çıktı. Özellikle son 10 yılda, Dünya Bankası’nın raporlarında öngördüğü gibi İstanbul’un kimliği sanayi kentinden finans ve hizmet kentine dönüşüyor ve İstanbul diğer dünya kentleri ile bir yarışa soyunuyor. Bu yarış yabancı sermayeyi çekme yarışı. “Yatırım için en karlı kent burası” diye pazarlanıyor İstanbul. Bu “çekicilik” bir yandan sermayenin önünü açmayı, kentsel mekanların inşaasında kamusal yararı gözeten hukuksal denetimleri ortadan kaldırmayı hedeflerken, aynı zamanda buna paralel olarak kentin kullanıcılarında da bir değişimi öngörmekte. Kentin inşaasında ve bir sanayi merkezi olmasında alın teri olan emekçi kesimin, tüketici odaklı yeni finans ve hizmet kentinde yerleri yok. Peki nedir bu insanlar için öngörülen?İşte “kentsel dönüşüm” denen olgu da tam burada devreye giriyor. Yeni kanunlarla eskiden tasavvur bile edilemeyecek yetkilerle donatılan TOKİ ve belediyeler, özel yatırımcılarla işbirliği içinde kentsel toprağı bu yeni “vizyona” doğru dönüştürmeye çabalıyorlar. Arkalarında ellerini kavuşturan uluslararası sermaye, ellerinde paftalar, kafalarında metrekareler, kat emsalleri, mahalleleri yıkıyorlar, gökdelenler dikiyorlar, otoyollar yapıyorlar, alışveriş merkezleri açıyorlar. Peki kime hizmet ediyor bu yeni mekanlar?İstanbul’da gelir dağılımındaki uçurum gitgide mekana da yansıyor, mekansal ayrışmadan besleniyor. Bir tarafta varsıllar kendilerini güvenlikli sitelere, rezidanslara, plazalara kapatırken, diğer yandan kentin çeperlerinde insan deposu olarak tasarlanmış TOKİ konutlarında yeni yoksulluk döngüleri insanları çaresizliğe umutsuzluğa sürüklüyor. Peki gelecek kuşaklara bırakılan bu toplumsal mirasın sorumlusu kim?Her yapılan otoyolun giderek kendi trafiğini yarattığı bilimsel gerçeğini görmezden gelerek yapılan tünellere, kavşaklara, viyadüklere milyarlarca lira çarçur edilirken, İstanbul 2010’da hala tek hatlı, topu topu 8 duraklı bir metro “ağı” ile yetinmek zorunda kalıyor. Toplu ulaşıma ve raylı ve alternatif ulaşım sistemlerine yeteri kadar kaynak ayrılmadığından, insanlar saatlerce trafikte eziyet çekiyor, milyarlarca liralık “zaman” egzoz dumanında uçup gidiyor. Peki yöneticilerimiz çözüm için ne yapıyorlar? Evet bildiniz: daha çok yol! 15 milyonluk bu kentte her şey o kadar hızlı değişiyor ki, plan yapmak için kentin bir fotoğrafını çekmek dahi mümkün olmuyor. Planlar daha yapılırken eskiyor. Tam bir kronik plansızlık hali. Bütün bunlar olurken nüfus artmaya devam ediyor, ve kent gelişigüzel bir şekilde yayılıp batıda Tekirdağ’a doğuda Kocaeli’ne dayanıyor. Peki İstanbul’un gerçekten bir planı var mı?1980’de ilk metropolitan ölçekli İstanbul planı yapıldı. Plan raporunda kentin coğrafyasının en fazla 5 milyon nüfusu kaldırabileceği yazıyor. O zaman nüfus 3.5 milyon. Bugün İstanbul’un nüfusu 15 milyon. 15 sene sonra 23 milyon olacak. Yani coğrafyasının kaldırabileceğinin neredeyse 5 katı. İstanbul bugün Bolu’dan su çekiyor, öteki taraftan bütün Trakya’nın suyunu çekiyor. Kuzey ormanları gözle görünür bir şekilde tahrip olurken, 3. köprü projesi İstanbul’un kalan orman ve su havzalarını tehdit ediyor. İki yakayı birleştiren köprüler, yarattıkları rant alanları ile kentlileri birbirinden koparıyor. Peki ya İstanbullular olarak biz bu yağmaya karşı ne yapıyoruz? Kentler toplumun aynası ise, İstanbul’a bakarak kendi toplumumuz için ne diyebiliriz? Gelecek nesillere nasıl bir İstanbul bırakacağız? Ekolojik eşikler aşılmış. Ekonomik eşikler aşılmış. Nüfus eşikleri aşılmış. Sosyal ahenk bozulmuş. İşte neoliberal kentleşmenin fotoğrafı: Ekümenopolis.Ekümenopolis İstanbul’a bütüncül bir yaklaşımı amaçlıyor, değişim kadar, değişimin altındaki dinamikleri de sorguluyor. Bizi yıkılmış gecekondu mahallelerinden gökdelenlerin tepelerine, Marmaray’ın derinliklerinden 3. köprünün güzergahına, gayrimenkul yatırımcılarından kentsel muhalefete, bu uçsuz bucaksız kentte uzun bir yolculuğa çıkartıyor. Uzmanlar, akademisyenler, yazarlar, mahalleliler, yatırımcılar, kentliler ile konuşacak, kente makro ölçekte bir bakışı grafiklerle izleyeceksiniz. Belki de yaşadığınız İstanbul’u yeniden keşfedeceksiniz ve umarız ki değişime seyirci kalmayacak, onu sorgulayacaksınız. Sonuçta demokrasi bunu gerektirir.


özet geçciler için filmden bir bölüm:



ayrıca tamamını izlemek isteyenler için dvd'si çıkmış.

internet sitesi: www.ekumenopolis.net