31 Temmuz 2012 Salı

çünkü bulmanın yoludur kaybetmek

sizi bilmem ama bence
ara ara kaybetmeli insan kendini
bulabilmek için koyduğu yere

belki insanlık nezdinde
affolmazsa da bu davranış
ama kendi nezdinde
affolmazsa da bir kişi
bitmiştir işte onun işi

çünkü bulmanın yoludur kaybetmek
arıyorsa eğer
aramıyorsa zaten
bitmek bir yana
israf olmuştur

5 yorum:

Lunarita dedi ki...

peki ama, ya cok arayip hic bulamiyorsa?

kendini bi ara, bi yerlerde coktan kaybettigine dair inanclari var ise.

o kaybolan kendi, asla kendi olarak geri donmeyecek diye korkuyorsa kisi?

cok karmasik her sey.

sevgiler,
luna.

alter ego dedi ki...

hayatta birçok şey kaybedilir, bulunur, birbirini ikame eder, değişir, gelişir, parçalanır, birleşir ve daha nice sayamadığım eylemler işte... bu eylemsellikten olacak ki; yolculuk gibi bir tür ilerleyiş olarak bakarız biz bu değişimlere çoğu kez. ama tüm bunların karşısında, bir "kendi"miz vardır/olmalıdır. nehrin ortasındaki bir kaya misali direnmeli, sağlam durabilmeliyiz bazen.

hayat bir nehir gibi akıp giderken, biz de eğer tümüyle nehre kapılıp gidersek, nasıl anlayabiliriz ki suyun aktığını? belki akmıyordur, belki sadece çevremizdekiler değişip duruyordur ne dersin? ben bazen böyle olduğunu düşünüyorum.

hiç bulamamak gibi bir şey söz konusu değil bence. kaybetmişsen eğer bulunur. bazen kaybettiğine değil de, aslında hiç var olmadığına bile inanabiliyor insan. işte asıl o zaman hiç bulunmayabilir. eğer bir yere bırakmışsan ve öyle bir yer varsa, o orada olmalı, sadece sen nehre kapılıp gitmişsindir.

bir sen varsa senden içeri, o koruma altında olmalı, belki de bu yüzdendir onu içeride tutuşumuz. nerede bırakırsak bırakalım, üzerinden ne kadar su akmış olursa olsun, ona kolay kolay bir şey olmaz. bu yüzden kendi olarak dönecektir, yoksa "kendi" sözcüğünün anlamı nedir ki?

hiçbirimiz mükemmel değiliz tabi, olamayız da. ne hiçbirimiz olduğunu gibi kalabilir, ne de tamamen kapılıp gidebilir. ne o kadar ağır, ne de o kadar hafif bir insan düşünemiyorum. bunda bir denge tutturmaya çalışıyor gibiyiz; kimi yerde durmasını, kimi yerde kalkmasını bilmeye çalışıyoruz işte.

sevgiler luna.

Lunarita dedi ki...

Sevgili Alter,

teşekkürler güzel fikirlerin için. şimdi beynimin içinde aynı soru, bozuk plak gibi, hep aynı ritmi vurmakta.

peki ya o arama hali, bulamama hali -kendi'n ise? böyle benliklerin de olabileceğine dair inancım, londra gibi kültürel açıdan oldukça zengin bir şehrin tam göbeğinde hız kazanmakta. insanlar hep arayış içerisindeler, ve onları birbilerinden ayıran şey ise, neyi nerede, nasıl ve ne kadar ısrarla aradıkları belki de?! ne dersin? arayış biterse, bir benlik bulunur ve bunun farkındalığına varılırsa, orada huzur mu saklıdır yoksa kaos mu emin olamıyorum. Hep 'kendi'mizi arıyoruz ya, ararken yoruluyoruz ve hatta, ancak belki de en başında da dediğim gibi 'kendi'miz bu arayıştan ibaretiz. Kim bilir...

Nacizhane,

Sevgilerimle,
Luna.

*gidiyorum dedim dedim, hala blogundayım bak. kendi bloguma daha az uğradım dünden beri, ne yapmalı?! :) işin şakası bi yana, bu gece'den sonra bir müddet inziva'da olacağım gibi. yazılarını biriktirmiş olacağım, yorumlarımı da. sonrasında, senin de yorumunda dediğin gibi, hayat'ı daha değerli bir yerinden tutmak için geri döndüğümde, görüşebilmek ümidiyle.

alter ego dedi ki...

soruna cevap olabileceğimi düşünmesem de, naçizane bir yorum getirebilirim, artık ne ifade ederse.

öncelikle; önceki yorumunda farkına varmamış olabilirim, senin bahsettiğin farklı bir durum olabilir, bundan emin değilim. benim bahsetmeye çalıştığım "kendi"lik, daha çok insanın kendi dışındaki akışa kaptırdığı, etkileşim içerisindeki öz benlikti. sen ise daha çok kendi içsel arayışından bahsediyorsun sanırım.

doğru anlamışsam, o arayış elbette bitmez, hele ki şu an için. belki ömrümüzün son demlerinde, hayattaki her şeyi tamamladığımız ve bavulumuzu hazırlayıp beklemeye başladığımız dönemde bitebilir ki bunu şu an için düşünemiyorum bile çünkü bu zaman şimdilik bize çok uzak bir zaman.

kendi evremize dönersek; arayışa ne açıdan baktığına göre ve bulmayı beklediğin şeye göre durum değişebilir. algıda seçicilik diye bir şey var neticede ki bu kendimize işlediğimiz şeyleri doğrudan etkiliyor. yani, "kendi"ni kendi dışında ararken, bunu bulacak olan da"kendi"ndir, bunu hep göz önünde bulundururum ben.
basit bir örnek vereyim mesela; sen şu an bu satırları okuyup kafa patlatmak yerine, başka bir blogda, misal bir moda blogunda neyin moda olduğuna bakıp, kendine oradan bir şeyler yakıştırabilirdin filan. ama bunun yerine buradasın ve oturup benim saçmasapan değerlendirmelerime kafa yoruyorsun. bu bir tür algıda seçilik işte. demek ki burada kendine/kendinde bir şeyler buluyorsun, arayışının böyle bir doğrultusu var demek ki. çok basit bir örnek oldu tabi bu, aklıma geliverdi işte öylece.

kültürel açıdan ne kadar zengin bir çevrede olursan, o kadar çeşitli kazanımlar edinebilirsin şüphesiz. fakat tüm bu zenginliğin de, daha minimal bir ayrışmadan meydana gelmiş olduğu da bir gerçek. çok çeşit içerisinde bir saf belirlemen de, çevre için pek dikkate değer bir durum olmaz haliyle ki bu bir özgürlüktür. bu özgürlük de insanın çevreye fazla bağlanmamasını sağlar ve bağnazlıktan korur. bu şüphesiz ki bir çok açıdan insanı zenginleştirebilir.

fakat diğer yandan insanı yalnızlaştırır da. bazı insanlar, bu yalnızlık dolayısıyla, dışarıdaki zenginliğe sırt çevirebilir ve kendini izole ederek bulabileceğini düşünebilir. örneğin benim çevrem kültürel açıdan pek zengin olmadığı halde, ben daha çok bu yöntemi benimsedim sanıyorum ki. senin durumun nasıldır bunu bilemem.

önceki yorumumla bağdaşan bir noktaya gelebiliriz şu halde. bazı insanlar kalabalık içerisinde yalnızlığı benimseyebiliyorlar. bazılarına ise yalnız hissettirdiği için kalabalık pek bir şey ifade etmiyor. benimseyenler genel itibariyle hayatı daha hafif yaşama eğilimi gösteriyor diyebiliriz. diğerleri için ise daha ciddi bir mesele oluyor sanırım. anlam kaygısı ile yaşamak, her şeyi olduğu gibi kabul etmeyip idrak edebildiği kadarıyla özümseyebilmek gibi gayeleri olabiliyor bu yalnızların. ben kendimi daha çok bu tarafta gördüğümü söyleyebilirim söz gelimi. senin durumunu bilemem elbet.

hoş gerçi bu çizmiş olduğum tablo da anlamsız bir sınıflandırma olabilir. naçizane bir değerlendirme işte, kim ne bulursa.

bloguma ilgi göstermiş olman garip aslında. ilgiye değer pek bir şey olduğunu düşünmüyorum, yazarken oturup da etraflıca değerlendirme yapamıyorum pek, ara ara aklımdan geçenleri salıyorum sadece.

ne yapmalı diye sormuşsun, ben de elimden ne gelebilir diye düşündüm haliyle ve blogu bir süre kapatabileceğime karar verdim. bunu ara ara yapıyorum zaten. pek önemsediğim bir şey değil yani. hem bu aralar pek yazacak bir şeyim de yok, kaldı ki evimde internet bile yok.

döndüğünde görüşmek üzere öyleyse, kolaylıklar diliyorum tezin için.

Lunarita dedi ki...

sevgili Alter,

uzun ve anlamlari costuran yorumun/yorumlarin icin cok tesekkurler. yorumunun degerlendirmesini yapacak kadar vaktim yok maalesef ki, dondugumde kaldigimiz yerden bu yazi altlarina donup -o zamanki ruh halim ve dusuncelerimle, kendi icimdekileri de buraya salacagim sen gibi.

ancak simdilik son paragraftakileri dusununce, lutfen benim icin boylesine bir seyi yapma. eminim yazdiklarini takip eden ve bundan zevk alan bir cok takipcin vardir. onlari neden mahrum edesin ki, senin deyiminle 'etraflica degerlendirme yapmadan, gelisiguzel saldigin'yazilarindan?

ben mail sifrelerimi ve blog sifrelerimi bi arkadasima emanet edip, iletisimimi ciddi anlamda kesiyorum buralardan 1 ay boyunca. sen yazmaya devam et ki, dondugumde okuyacaklarim birikmis olsunlar.

algida secicilik alanlarima girdigin icin memnunum ben.

sagolasin iyi dileklerin icin,

sevgi ile,
luna.