20 Ocak 2012 Cuma

spider

Şizofreni temalı filmleri hep beğenmişimdir. Hele ki film doğrudan şizofren karakterin gözünden anlatılıyorsa. Bu tür filmlerde, izleyenler de, hayal ile gerçeklik arasındaki ayrımı tıpkı karakter gibi yitirirse, sağlam bir kurgu var demektir bence. Bunu bir ölçüt olarak alırsak, bu filmde kurgu zayıftı diyebilirim. Sanırım kitaptan uyarlanmaymış. Fakat her şey kurguya dayanmamış gibi zaten. Öyle olsaydı tamamen şizofren karakterin gözünden anlatırdı. Bu filmde dış açıdan da sahneler var ki izleyenleri bu gerçek – hayal ikileminden çıkartıyor bu. Şizofren adam, olaylar cereyan ederken, adeta bir hayalet gibi seyirci oluyor. Bizi de böylece farklı açılardan seyirci kılıyor.

Filmin kurgusu, sürekleyicilikten çok, bir şeyler anlatma derdinde. Daha çok psikolojik sendromlar üzerinde şekillenmiş gibi. Diğer filmlerde karakter doğrudan şizofrendir ve sağlam bir kurgu ile bu karakterin üzerinden anlatım yapılarak olaylar gelişir. Bu filmde ise bir karakterin şizofren oluşunun temelleri üzerinde durulmuş ve başka sendromlarla ilişkilendirilmiş. Mesela şizofrenin başlangıcını oedipus kompleksine dayandırmış. Daha sonra rehabilite süreçleri, sonrasında olayların meydana geldiği yere dönüş ile tekrar şizofrenin baş göstermesi vs. Kitap nasıl bilmiyorum tabi ki ama yazarın derdi sanırım şizofreniyi temellendirmekmiş gibi.

İzlemeyenler için tavsiye edebilir miyim bilmiyorum. Durgun bir film yani sıkılabilirsiniz. Şizofreniye merakınız varsa izleyin derim tabi.

1 yorum:

nomen dedi ki...

Film atladığım bir filmmiş. Cronenberg'i takip ederim oysa. Bu anlamda çok teşekkür ederim çünkü haberli kıldınız beni.

şizofreni bir tema olarak benim de ilgimi çekmiştir. Kısa zamanda izliycem. Filmi gördükten sonra yine paylaşırım düşüncelerimi.

Ellerinize sağlık, yeniden teşekkürler.