11 Ocak 2012 Çarşamba

altı çizili satırlar - nietzsche – böyle buyurdu zerdüşt

Nietzsche – Böyle Söyledi Zerdüşt - İthaki Yayınları – Çeviren; Mustafa Tüzel – Sayfa: 52-55

     Bir yerlerde halklar ve sürüler var hala, ama bizde değil, kardeşlerim: burada devletler var.
     Devlet mi? Nedir bu? Pekala! Şimdi kulak verin bana. Çünkü şimdi size halkların ölümü hakkında bir çift sözüm var.
     Devlet tüm soğuk canavarların en soğuğudur. Soğuktur söylediği yalanlar da; ve şu yalan dökülür dudaklarından: “Ben, devlet, halkın ta kendisiyim.”
     Yalandır bu! Yaratıcılardı halkları yaratanlar ve onların üzerlerine birer inanç ve sevgi astılar: böylece, hizmet ettiler yaşama.
     Birçokları için tuzaklar kuranlar ve bu tuzağı devlet diye adlandıranlar, yok edicilerdir: bir kılıç ve yüzlerce hırs asarlar onların üzerine.
     Nerede hala halk varsa, orada anlaşılmaz devlet ve uğursuzluk gözüyle bakılır ona, törelere ve yasalara yönelik bir günah olarak nefret edilir ondan.
     Şu ipucunu vereyim size: Her halk iyiye ve kötüye ilişkin kendi dilini konuşur; komşusu anlamaz bunu. O kendi dilini törelerinde ve yasalarında yaratmıştır.
     Oysa devlet iyinin ve kötünün tüm dilleriyle yalan söyler; her konuştuğu da yalandır – ve her ne varsa elinde, onu çalarak elde etmiştir.
     Her şey sahtedir onda; çalıntı dişlerle ısırır, o ısırgan. Sahtedir iç organları bile.
     İyi ve kötüye ilişkin dildeki karmaşa: devletin işareti olarak bu ipucunu veriyorum size. Sahiden, ölüm isteminin işaretidir bu! Ölümü vaaz edenlere göz kırpar, sahiden!
     Gereğinden fazla insan doğuyor: lüzumsuzlar için icat edilmiştir devlet!
     Baksanıza, nasıl da çekiyor kendine onları, çok-fazlaları! Nasıl da çiğneyip yutuyor onları ve geviş getiriyor sonra da!
     “Yeryüzünde benden büyük yok: Ben, tanrının düzen kuran parmağıyım” – böyle böğürüyor canavar. Ve sadece uzun kulaklılar ve yalnızca yakını görebilenler de değildir, önünde diz çökenler!
     Ah, büyük ruhlar, sizlere de fısıldıyor tüyler ürpertici yalanlarını. Ah, bulur o, kendilerini tüketmekten hoşlanan zengin yürekleri!
     Evet, sizi de bulur o, siz eski tanrıyı alt edenleri! Yorgun düştüğünüz kavgada, şimdi de bu yeni putun işine yarıyor yorgunluğunuz!
     Kahramanları ve saygıdeğer kişileri toplamak istiyor etrafta bu yeni put! İç huzurunun güneşinde ısınmaktan hoşlanıyor – bu soğuk canavar!
     Siz ona tapınırsınız, her şeyi verecektir o size, bu yeni put: böyle satın alıyor erdeminizin pırıltısını ve gururlu gözlerinizdeki bakışı.
     Sizi kullanarak tuzağa düşürmek istiyor çok-fazlaları! Evet, bir cehennem hilesi yaratılmıştır orada, bir ölüm atı, tanrısal şereflerle süslü koşu takımlarıyla şıngırdayan!
     Evet, çoğunluk için bir ölüm yaratılmıştır orada, kendini yaşam diye öven bir ölüm: doğrusu yürekten bir hizmettir bu, ölümü vaaz edenlerin tümü için!
     Devlet diyorum, herkesin, iyilerin ve kötülerin zehir içtiği o yere: devlet, iyilerin ve kötülerin, herkesin kendini kaybettiği yer: devlet, herkesin yavaş yavaş intihar etmesine – “yaşam” adı verilen yer.
     Bakın şu lüzumsuzlara! Mucitlerin eserlerini ve bilgelerin hazinelerini çalıyorlar: kültür diyorlar hırsızlıklarına – ve her şey hastalık ve felaket oluyor onlara!
     Bakın şu lüzumsuzlara! Her daim hastadırlar, balgam çıkartırlar ve gazete derler bu çıkarttıklarına. Birbirlerini yutarlar ve kendilerini bile hazmedemezler.
     Bakın şu lüzumsuzlara! Servet edinirler ve böylece daha da yoksullaşırlar. Güç ve gücün kaldıracını isterler, yani çok para sahibi olmayı isterler, - bu çulsuzlar!*
     Şu çevik maymunların tırmanışına bir bakın! Birbirlerinin sırtından tırmanırlar, böylece çamura ve derine batarlar.
     Tahta geçmek ister hepsi: onların deliliğidir bu – sanki mutluluk tahtta otururmuş gibi! Genellikle çamur oturur tahtta – ve genellikle taht da çamurda.
     Bunların hepsi delidir, birbirlerinin sırtına tırmanan maymunlardır ve aşırı kızışmışlardır benim gözümde. Putların, o soğuk hayvanın kötü kokusu geliyor burnuma: kötü kokuları geliyor burnuma hepsinin, bu putperestlerin.
     Kardeşlerim, onların ağızlarının ve hırslarının kokuşmuşluğunda boğulmak mı istiyorsunuz! En iyisi pencereleri kırın da, atın kendinizi açık havaya!
     Uzak durun bu kötü kokudan! Uzaklaşın lüzumsuzların putperestliğinden.
     Uzak durun bu kötü kokudan! Uzak durun bu insan kurbanlarının buharından!
     Büyük ruhlar için açık duruyor yeryüzü önlerinde hala. Münzeviler ve münzevi çiftler için, etrafında durgun denizlerin kokusunun estiği birçok yer var hala.
     Büyük ruhlar için özgür bir yaşam açık duruyor önlerinde hala. Sahiden, kimin az mülkü varsa, o daha az başkasının malı olur: şan olsun küçük yoksulluğa!
    Orada, devletin bittiği yerde başlar, fazlalık olmayan ilk insan: orada başlar gerekli olanın şarkısı, biricik ve eşsiz bir biçimde.
     Oraya, devletin bittiği yere – oraya bakın kardeşlerim! Görmüyor musunuz, gökkuşağını ve Üstinsana giden köprüleri? –

     Böyle söyledi Zerdüşt.

*Ç.N. : Çulsuzlar: Unvermögenden: Burada, Almancadaki, unvermögend (yoksul, çulsuz) ile Vermögen (yetenek) arasında dil oyunu yapılıyor; yeteneksiz olmayı da çağırıştırıyor.

Not: İthaki Yayınlarında kitabın ismi "Böyle Söyledi Zerdüşt" olsa da blog başlığında "Böyle Buyurdu Zerdüşt" şeklinde yazdım. Çünkü bu adın kullanımı daha yaygın diye düşündüm.

Hiç yorum yok: